Yaşıtlarınızı aşağılamayı ve hatta dövmeyi; onlara sahip olduklarınızla hava atmayı; başkalarının karşısında böbürlenmeyi; daha akıllı ve güzel olduğunuz yolunda gösteriş yapmayı gereksiz kılan o gücü nereden aldınız? Ve daha sonraları bilgisayar delisi, alışverişkolik, uyuşturucu bağımlısı ya da herhangi başka şey bağımlısı olmamanıza yardım eden neydi? Acı veren, üzüntülü, zor durumlarda ayakta kalmanızı sağlayan gücü nereden buldunuz?
Prof. Dr. Gerald Hüther
“Bir çocuk çok değerli ve kısa süreli okul öncesi dönemi, kurslara katılmak yerine oyun oynayarak geçirmelidir. İster kendi başına, ister arkadaşlarıyla… Çocuğunuzun yere sağlam basmasını, neyi isteyip neyi istemediğini bilmesini, kendi fikirlerine inanmasını ve bunu çekinmeden duyurmasını mı istiyorsunuz? O halde çocuğunuza geniş bir serbestlik tanımalı, ondan olabildiğince neşeli bir yaşamı esirgememelisiniz.” Almanya’nın tanınmış nörobiyologlarından Profesör Gerald Hüther böyle diyor. Kendisi aynı zamanda çocuklarda beyin gelişimini araştıran bir bilim insanı.
Bilim insanları kadar kanıt temelli çalışamasak da, bizler sıradan ebeveynler olarak eğlenceli vakitlerin en çok arkadaşlar arasında geçirildiğini biliyoruz veya hissediyoruz. İnsan yavrusunun bir ahbaplık kurma ve sürdürme becerisine ve gayet talepkar bir şekilde yanında bir arkadaş istemesine şahit oluyoruz, çünkü arkadaşlık kurmak çocuğumuzu şekillendirip güçlendirecek şeylerin başında geliyor. Oynarken zamanı unutmak gibisi var mıydı? Kendi anılarınızı bir düşünün. Hepimiz kendi yaşadıklarımızın değil, en iyilerinin çocuğumuza kısmet olmasını diliyoruz ve en iyi anılarımızda bize genelde yakın bir dost eşlik ediyor.
Gelelim bu ayki kitabımıza
Kehanet dostluk kurmak ve bunu sürdürmek üzerine 7 yaş ve üzeri okurlar için yazılmış matrak bir kitap. Tabii bu yaş mevzusunun temel bir kısıtlama olmadığını söylememize artık gerek yok. Dileyen 4 yaşındaki çocuğuna da okuyabilir ve pekâlâ sevdirebilir.
Kahramanlarımız bir tavuskuşu ve bir ayı. Birbirlerinden tamamen farklı olan ve canları fena halde sıkılan bu iki şaşkın, tanıştıktan sonra birbirlerinin zayıf ve güçlü yönlerini dengeleyen iki kafadara dönüşüyor. (Ancak şaşkınlıkları baki kalıyor.)
Tabii kitabı elinize aldığınız an küçüğünüz yüksek ihtimalle “kehanet” kelimesinin ne anlama geldiğini soracak. Biraz hazırlık yapsanız iyi olur. Hikâyeyi okuyunca kehanetin tanımı netleşecek ama öncesinde ne tür bir yanıt vereceğiniz sizin yaratıcılığınıza kalmış. “Hmm bu akşam yemeğinde püre ve sebzeli köfte yiyeceğini görüyorum” türünden bir şeyler geveleyebilir ve bir çocuk kitabında böyle bir ismin ne işi olduğunu düşünüp kızabilirsiniz de: Tontiş ve Pontiş Arkadaş Oluyor demek varken, Kehanet de nereden çıktı! Bulun bana o editörü!
Yanınızda durmuş, size kehanet kelimesinin anlamını soran ufaklığa bir bakın. Dikkat kesilmiş kulaklarına, yüzündeki meraka, sayfaların her santimetrekaresini inceleyen gözlerine bir bakın ve lütfen bize bu küçük girişimcinin kehanet kelimesini ucundan kıyısından kavrayamayacağını söylemeyin. “Bir şey daha öğrendim” duygusu, beynin alın lobçuğundaki yüksek bölgelerde bulunan özgül bir ağı uyarıyormuş. Bizden söylemesi.