Çoklu Zekâ kuramını ortaya koyarak insan zekâsı üzerine yapılan en önemli ve uzun soluklu çalışmaya imza atan ünlü eğitim profesörü Howard Gardner, App Kuşağı isimli kitabını yazarken altı buçuk yaşındaki torunu Oscar’la dijital medya üzerine laflama fırsatı bulur. Howard’ın daha önceden Oscar’ın anne babasından aldığı bilginin dışında, Oscar bu sohbete herhangi bir şekilde hazırlanmış ya da yönlendirilmiş değildi. Howard’ın konuşmalarını kaydetmesine izin verdi ve görüşme sona erdiğinde Howard’a kayıt fonksiyonunu nasıl kapatılacağını bile gösterdi. 2005’te dünyaya geldiğinden beri çevresi dijital araçlarla sarılı halde yaşayan Oscar için bunda hiç de hayret edilecek bir yan yok. Terminoloji ve jargona tümüyle hâkim ve son derece rahat. Howard eğer “Opa” (Oscar dedesine böyle sesleniyor) iPhonunu elinden alırsa ne yapacağını sorar ve sohbet başlar:
Oscar: Üzülmem, çünkü bilgisayarım var
Howard: Aa, o nasıl bir şey?
O: Anneminkinden büyük.
H: Onunla neler yapıyorsun bakayım.
O: Oyuncak bakıyorum, nokta comlara gidiyorum, satıra küçük kod yazabiliyorum, böylece oyun oynayabiliyorum.
H: Hiç Google’a bir şey sordun mu?
O: Her şeyi google’a soruyorum ki. Bazen de amazon’a bakıyorum.
H: Ben büyürken bilgisayarlar yoktu. Bunun nasıl bir şey olduğunu tahmin edebilir misin?
O: İnsanlar bir sürü sıkıcı işle uğraşırdı, hep sıkıcı şeyler, hiç eğlence yoktu.
H: Eğlence yok muydu?
O: Biraz olabilir, ama fazla değil.
H: Sen bilgisayarını okul için, derslerin için mi kullanıyorsun?
O: Hayır, pek öyle şeyler yapmıyorum. Eğlenmek için kullanıyorum.
H: Peki annen baban?
O: Yalnız tek bir şey için, iş için
H: Annen baban kaldır şunu artık dediğinde ne hissediyorsun?
O: Çanım sıkılıyor, üzülüyorum.
H: Annen baban evdeki bütün bilgisayarları toplayıp birkaç haftalığına başka bir yere götürse, ne hissederdin?
O: Biraz canım sıkılırdı, ama aslında biraz daha özgür olabilirdim. Oyuncaklarımla oynardım, Aggie’yle (henüz sekiz aylık olan kız kardeşi) oynardım, anne ve babamla gezmeye giderdim.
H: Özgürlük derken ne kast ediyorsun?
O: İnsanlar çoğu zaman teknolojinin başında (bu tamamen kendi kelimesi, dedesi hiç karışmadı) her oyunu izliyorlar, ve püf! bütün gün aynı şey, başka bir şey yaptıkları yok, hep televizyon izliyorlar. Yani o zaman oyuncaklarla oynayabilirsin işte.
Oscar daha altı yaşında ve insanın yeni teknolojilerin esiri olabileceğini ve onların ötesinde keşfedilmeyi bekleyen bir dünya bulunduğunu ama bunun için zaman ve mekana ihtiyaç olduğunu sezinliyor. Bu yaşında önemli bir içgörüyü yakalamış. Marifetli bir oyuncağın ya da güzel tasarlanmış bir aplikasyonun tartışılmaz erdemleri olsa da, kendinize ait bir zamanda, kendi tarzınızda, kendiniz için bir şeyler bulup çıkarmanın da kendine göre erdemleri –hatta ödülleri- olduğunu hangimiz reddedebiliriz? Paket halinde sunulan dijital kimliklerin iç yaşam, kişisel çatışma ve mücadeleler, sakince düşünme ve kişisel planlama üzerinde odaklanmayı azaltıcı bir etkisi var. Şair Allen Tate gibi, biz de “artık, doğru mu?” sorusunun yerine “çalışıyor mu?” sorusunun geçtiği bir dünyada yaşamayı kabullenemiyoruz.
Nörobilimciler artık biliyor ki çocuğun beynindeki nöral bağlantıların çoğu, hayatlarının ilk üç yılında oluşturuluyor ve nöral ağlar çocukluk boyunca hayret verici bir hızla gelişmeye devam ediyor; özellikle de dikkat toplama, planlama, özdenetim ve empatiyle ilişkilendirilen prefrontal korteks bölgelerinde. Kucaktaki savunmasız bebekten toplumun medeni bir üyesine dönüşüm, çocuklara bu ergenlik öncesi yıllarda olanlardan ciddi şekilde etkilenir. Bu nedenle, ebeveynler ve toplum olarak sormamız gereken önemli sorular arasında şu da var: Her iki ebeveyn de dışarıda çalışıyorken çocukları yetiştirme işini kim üstlenecek? Bilgisayar oyunları ve aplikasyonlar mı?
Günümüzde yetişen gençler, yalnız aplikasyonlara boğulmakla kalmıyorlar. Dünyayı bir aplikasyonlar topluluğu olarak algılama, yaşamlarını sipariş edilmiş aplikasyonlar dizisi olarak ya da belki çoğu zaman, beşikten mezara kadar uzanan, tek bir aplikasyon olarak görme noktasına vardılar. İnsanoğlunun isteyebileceği her şeyi aplikasyon temin etmelidir. Eğer arzulanan aplikasyon henüz çıkmadıysa birileri (belki de ona ihtiyaç duyan kişinin kendisi) derhal tasarlamalıdır; eğer böyle bir aplikasyon tasavvur edilemez ya da tasarlanamazsa, o zaman bu arzu (veya korku ya da bilmece) pek de önemli değildir (ya da en azından olmamalıdır).
Aslında aplikasyonlar sıradan meseleleri halleder de, böylelikle bize yeni yollar keşfetmek, ilişkilerimizi derinleştirmek, yaşamın en büyük sırlarını ortaya çıkarmaya uğraşmak, eşsiz ve anlamlı bir kimlik var etmek için özgür bırakırsa, harika olur.
Bizler kendimiz için ve bizden sonra gelecek olanlar için tüm insanların kendi yanıtlarını üretme, gerçekten kendi sorularını ortaya atma, onlara kendimize özgü bir tarzda yaklaşma şansı bulacağı bir dünya istiyoruz.
Meraklısına not: Bu ayın yeni kitabı Dokun Sihirli Ağaca, etkileşimli kitaplar için tablet uygulamalarına ihtiyacınız olmadığını kanıtlıyor. Biraz yaratıcılıkla yapabileceklerimizin sınırı olmadığını göstermesi açısından bizim önemsediğimiz bu kitaba kütüphanenizde yer açmanız dileğiyle.