Çocuğunuza akşam yatağa girmeden önce veya yağmurlu bir akşamüzeri özene, sevgiye, bağlılığa, sorumluluğa ve azme dair tatlı dilli bir kitap okumak (veya elinizde kendi kitaplarınızla köşelerinize çekilmek) isterseniz Denizdeki Zeytin Ağacı, yaşamın sadeliğini, zenginliğini ve güzelliğini hatırlatacak öykülerle kalbinizde kendine özel bir yer açacak.
Hepimiz, yaşamımızın bir yerinde Fotini Fragouli gibi bir yazar sayesinde yanı başımızda filizlenen fidanları, sokağımızda yaşayan kedileri, evlerimizin tepesinde uçan kuşları sevdik ve merak ettik. Şimdi sıra sizin küçüğünüzde. Okuduğu masalların kapısından girerek kendi masalını ve kendi gerçeğini hayal gücünün sonsuzluğuyla yeniden yaratabilme sırası onda.
Yanni, yemek yapmayı, yeni tatlar, güzel lezzetler keşfetmeyi, iyi pişirilmiş basit yemeklerin keyfini arkadaşlarıyla birlikte çıkarmayı severdi.
Bir sabah, balıkçı komşusu mutfağının camını tıklattı, balık çorbası için balık getirmişti; iki iskorpit, bir çarpanbalığı, iki hanos, bir mezgit, bir tane de küçük mü küçük balon balığı. Güzel ve taptaze balıklar. Deniz kokuyorlardı. Yanni çok sevindi. Balıkları mutfak lavabosuna yerleştirdi ve sabah kahvesini ocağa koydu. Balık pullarını temizlerken kullandığı aleti almak için çekmeceyi açtı ve askıdan plastik eldivenlerini aldı. Ocaktaki kahvesi köpürdü. Kahveyi bir fincana döktü. O sırada lavabodan kanat çırpıntısına benzeyen bir ses geldi.
Kuş değildi; balon balığı kuyruğunu hızla sallayıp hareket ediyordu. Diğer balıklar hareketsizdi; gözleri cam gibi saydamdı. Balon balığının gözleriyse çakmak çakmaktı. Hayatta kalmaya çalışıyordu.
Yanni dalgın dalgın baktı. Gördükleri yüreğini acıtmıştı kuşkusuz. Sıcak kahvesini bıraktı, bir plastik poşeti suyla doldurup balon balığını suyun içine attı. Balığın çırpınışları iyice şiddetlendi. Poşet az kalsın Yanni’nin elinden düşüyordu. Dış kapıya ilerledi ancak aceleyle geri döndü. Küçük balon balığını gün ışığından korusun, ona derin suları anımsatsın diye koyu mavi ikinci bir torba aldı.
Kendinden emin yola koyuldu. Taş yolda tak tak adımlarının sesi… Güm güm Yanni’nin kalbinin sesi; yetişmek için, varmak için sabırsızlanıyordu. Sahile varıncaya kadar epey yol gitti. Balon balığı poşetteki tatlı suda, denize ve deniz tuzuna kavuşmak için keyifle şlap şlup dans ediyordu.
Yanni’nin ayakları sahilin çakıltaşlarına değer değmez balon balığı nereye geldiklerini anlamış gibi, sakinleşti. Yanni, poşetteki suyu denize boşalttı. Balon balığı tuzlu suya düştü ama kımıldamadı. “Bu hareketsizlik hiç hoşuma gitmedi” diye içinden geçirdi Yanni. “Kurtarmak için çok mu geç kaldım?” Yanni’nin kalbi, tıpkı bir balığın kuyruğu gibi çırpınıyordu şimdi. Balığa seslendi.
“Haydi, haydi güzel balon balığım, lütfen, o kadar yolu senin için geldim. Haydi, yüz, küçük balığım.”
Ancak, balon balığı iri kum tanelerinin içinde kımıldamadan duruyordu.
Yanni heyecanla, “Kımıldıyor mu yoksa suyla birlikte mi sürükleniyor?” diye sordu kendi kendine.
“Αh ya, neden?” diye fısıldadı, üzüntüye boğulmuştu.
Ancak birdenbire, hiç umulmadık bir anda, balon balığı sıçradı ve “ç” harfine benzeyen bir dans figürü yaptı; bu en iyi dansçıları bile kıskandıracak bir figürdü.
Yanni coşkuyla, “Aferin, aferin! Haydi, uğurlar olsun!” diye seslendi arkasından.
Mutluluğu bir anda hüzne dönüştü, çünkü balığı bir daha göremeyeceği geldi aklına. Çok kısa süren bir macera da olsa, yaşadıkları, balon balığıyla arasında bir bağ kurmuştu.
“Yolun açık olsun!” Sesinde ayrılık acısı vardı.
“Deniz çok büyük, seni bir daha görür müyüm?”
Balon balığı yüzerek birkaç metre uzaklaştı, sonra geri döndü. Küçük kafasını sudan çıkardı, etkileyici ağzını açtı, kendinden emin:
“Deniz çok büyük, ama elbet bir gün yine bulacağım seni. Hoşça kal Yanni, teşekkür ederim!”