“Küçükken futbol topundan başka bir şey düşünemiyordum. Ağabeyim Stefano da benim gibiydi. O, topsuz yapamıyordu, ben de topu düşünmeden… Fiat 127’mizin arka koltuğunda bile oynuyordum. Küçük bir sahayı otomobilimizin farlarıyla aydınlatıp stadyuma çeviren babam, bizim Şampiyonlar Ligi’mizi yaratıyordu. Yatağıma yatınca da bir sonraki günün maçını düşünüyordum. Alttan alta futbolcu olmanın hayallerini kuruyordum. Topsuz yaşayamıyordum! Annem, ilk futbol antrenörüm Umberto Prestia’ya beni kaleye koymasını söyledi. Ona göre orası koşamayacağım ve kendime zarar veremeyeceğim tek pozisyondu. Terlemezdim de!” Eski İtalyan futbolcu Alessandro del Piero’nun futbola ilişkin ilk anıları böyle.
Yerel bir kulüp olan Grandoli’yi çalıştıran Salvador Aparicio’u ise 4 yaşındaki Messi’yi altı yaşındaki çocuklardan kurulu takımında oynamaya çağırmış ve annesini ikna etmek için şöyle demiş: “Kanatta, çıkışın yakınlarında oynayacak. Böylece rakipten tekme yerse onu hemen sahadan çıkarabilirsin!”
Altı yaşındaki bir çirozu da, yetmişlerinde bir yetişkini de, ilk gençliğini süren birini de aynı derecede heyecanlandıran futbol niye bu kadar seviliyor? Çocuklar neden top gördü mü dayanamıyorlar?
Hepimizin aklına ilk gelen yanıtlar şöyle: Bir grupta nasıl birlikte çalışılabileceğini öğrenmek, grup hedeflerine ulaşılması için çabalamak, sosyalleşme becerilerini keskinleştirmek, başarı ve başarısızlıkla başa çıkmak için futbol onlara fırsat veriyor.
Elbette bunların tümü potansiyel olarak önemli şeyler, fakat hakikaten bu mudur? Çocuklar futbola bunun için mi deli olurlar?
Aslında hayır!
Geçtiğimiz 20 yıl boyunca çocuk gelişimini izleyen birçok araştırmacının sorduğu sorular arasında, çocukların neden organize sporları sevdiği sorusu da yer alıyor. Çocukların verdikleri neden sıralamasında bazı farklılıklar olmasına rağmen (oynadıkları spora bağlı olarak) en önemli nedenler çok tutarlı:
Çocuklar futbol oynuyorlar, çünkü:
- EĞLENCE dolu,
- BECERİ kazanıyorlar
- GÜÇLENDİKLERİNİ hissediyorlar
- Ve YARIŞMAKTAN hoşlanıyorlar
Bu son nokta ilginç, çünkü birçok uzman gençlik sporundaki rekabetin “kötü bir şey” olduğunu söylüyor. Spor müsabakalarında her ne pahasına olursa olsun rekabetten kaçınmak gerektiğini, altın yıldızlar ve değerlendirme sonuçları gibi yapay teşviklerin, “içsel motivasyon” dediğimiz şeyi öldürebileceği söyleniyor.
Bazılarıysa, uygun geribildirim vermek, sportmenlik, fair play gibi değerlerin önemine eşit ağırlık verilmesi durumunda rekabetin çocuklar için iyi olduğuna inanıyor. Bu görüşü savunanlara göre rekabet, çocuklara sadece sporla baş etmeyi öğretmekle kalmıyor, aynı zamanda hayatın kaçınılmaz iniş ve çıkışlarını da ele almalarına yardımcı oluyor. Düşünecek olursak, bir oyunu çirkinleştirmeden ve şike yapmadan kazanmayı öğrenmek az şey değil.
Çalışmalar aynı zamanda sosyalleşmeye bağlı nedenlerin futbol oynamak için çocukların verdiği nedenler listesinin en altında olduğunu ortaya koyuyor. Kazanmanın ve ödülün (madalya, kupa vs) ana nedenler sıralamasında hiç yer almadığını öğrenmek sürpriz olabilir. Yani çoğu çocuk futbol oynayarak rekabetçi bir spor dalıyla uğraşıyor ama bunu kazanmak için yapmıyor. Geriye en büyük neden kalıyor: EĞLENMEK!
2017’nin ilk kitabı Top Cambazı dizisinin başlangıç olan Yeni Takım’da işte bu eğlenceden kız çocukları da mahrum kalmıyor. Öykümüzün kahramanı olan ve güzel oyunun önemsediği ülkelerden biri olan Hollanda’da yaşayan Daan, futbolu ve hayatı, takımındaki kızlarla beraber keşfediyor. Kim bilir, belki bundan sonra gözü kara beden eğitimi öğretmenlerinin kız futbol takımları kurduğu, oğlanlarla omuz omuza mücadele veren kızların olduğu, kadın antrenörlerin hikâyelerinin yazıldığı zamanlar gelir. Kızın biri çıkar ve iyi oynar…
Büyük statlar, yıldız oyuncular, on binlerce taraftarın uğultusu göz kamaştırıcı olabilir fakat futbolun en çok mahalle aralarına, okul bahçelerine, boş “arsalara” yakışan bir “oyun” olduğunun hatırlatıcısı olan Top Cambazı dizisi, genç futbolseverlerin kütüphanelerinde futbolun evrensel dilini keşfedecekleri iyi bir başlangıç kitabı olacak. Bizden söylemesi…