Tatile gidiyorsunuz ve arabadaki iki küçük canavarla havaalanı transferleri, rötarlar ve uçak yolculuklarından vazgeçip arabanıza ve şoförlüğünüze güvenerek yola çıkmaya karar verdiniz. Öncelikle söylemek gerekir ki; işiniz hiç kolay değil!
Hayır, önünüzdeki yüzlerce kilometre ya da yolları paylaşacağınız binlerce araç değil sorun. Asıl mesele arka koltuğun iki ucundaki tahtlarına kurulmuş prens veya prensesler. Bildiğiniz kraliyet ailesini taşıyorsunuz işte. Tabii bazı farklar var. Örneğin İngiltere Kraliçesi’ni makam aracında avazı çıktığı kadar ağlarken gören yoktur! Ya da Hollanda Kralı sık sık mide bulantısından şikâyet ederek şoförüne aracı sağa çekmesini söylemez. Bir Arap Emiri “Daha gelmedik mi?” sorusunu sorup, olumlu yanıtlar almak isteyebilir ama emin olun bu soruyu yarım dakikada bir sormaz. İşte siz böylesine kaprisli, gürültücü, bir yandan da hassas ve kırılgan iki majestenin şoförlüğünü yapıyorsunuz. Tek güvenceniz sağlam sinirler ve co-pilotunuzun soğukkanlılığı. Bir de aşağıdaki naçizane öneriler… Uygulayıp uygulamamak size kalmış; ama bilmelisiniz ki uygularsanız işlerin daha kötüye gideceğini sanmıyoruz! Gelin; bulantı ilaçları, azarlar, cezalar veya Spiderman’li milkshake’lerden vazgeçip bir de bu yolu deneyin… Yolculuğu da tatilinizin bir parçası kılın…
Bırakın biraz da direksiyonu o tutsun!
Tabii ki araç park halindeyken! Kendi çocukluğunuzu hatırlarsınız; bir otomobile biner binmez hep ön koltuğa oturmak isterdiniz. Araç park halindeyken fırsat bulup kovalanana kadar direksiyonu sağa sola çevirip garip sesler çıkarmayı da pek severdiniz. Uzun yola çıkmadan önce, mola verilen yerlerde eğer istiyorsa ufaklıklara bu fırsatı vermeniz belki bir iki dakikanızı alır ama bir sürelik huzur hanenize artı puan olarak döner. Hem onlar direksiyonda mutlu bir şekilde manevra yaparken siz de kontak açmadan önceki son hazırlıklarınızı yapar, zamanı da aktif bir şekilde kullanmış olursunuz. Tabii bir de kahraman anne/baba olursunuz!
Hediye zamanı
Şehir dışına çıkıyor ve en az üç, dört saatlik bir yolculuk yapıyorsanız “arka tarafı” sürekli hoşnut tutmalısınız. Bunun en kestirme yolu da her 200-300 kilometrede bir majestelerini hediyelerle oyalamaktır! Hayır, pahalı oyuncaklar söz konusu değil; belki sadece o yolculukta oynayacakları, sonrasında bir köşede unutacakları basit, ufak tefek oyuncaklardan bahsediyoruz. Mesela canının istediği gibi harcayabileceği birkaç selobant araba içinde tıkılmaktan hoşnut olmayan arkadaşlarda çölde vaha etkisi yapacak. Üstelik bunu bir de hediye veya sürpriz olarak sunarsanız memnuniyetleri birkaç kat artabilir. Her hediyenin nereden baksanız yarım saati var!
İnşallah geyik çıkabilir!
Her iyi anne baba gibi siz de yavrularınıza masallar anlattınız, hikayeler okudunuz, hiç olmadı çizgi filmleri izlerken ona rehberlik ettiniz. Aslanların nasıl kükrediğini, tilkilerin ne kadar kurnaz olduğunu, sincapların hareketliliğini, ayıların keyifçiliğini anlattınız da anlattınız. Doğanın içine bir yolculuk yapıyorsanız, iyi bir şoför de olduğunuza göre ara ara bazı uyarı tabelalarına denk geleceksiniz. “Dikkat geyik çıkabilir!”, “Göçmen kuş alanı”, “Yaban hayatı koruma bölgesi” gibi uyarılar gözlerinizi dört açmanıza sebep olurken size bir de fırsat sunar. Yavrularınıza o kitaplardaki, masallardaki, çizgi filmlerdeki hayvanların yaşam alanlarından geçtiğinizi söyleyip, şanslıysanız onlardan birini ya da birkaçını görebileceklerini hatırlatıp camlara yapışmalarını sağlayabilirsiniz. Büyük ihtimalle o geyik çıkmayacak ama küçük kalpler daha hızlı atıp heyecanlı sorular üretip kendilerine yeni bir meşguliyet yaratacak. Bunu fırsata çevirip yavrularınıza doğayı, yaban hayatını ve onu korumaya dair yeni bir yükleme de yapabilirsiniz.
İşte biçerdöver bu!
Mutlaka “Bu oğlan nerden biçerdöver gördü de oyuncağını istiyor?”, “Kızım ben sana nereden midilli bulayım?”, “Çocuklar yangın gözetleme kuleleri ormanlarda olur, bizse şehirde yaşıyoruz…” şeklinde dert anlatma çabalarınız olmuştur. İşte şimdi ipler sizin elinizde. Gözünüzü dört açın, hem öndeki araçları gözleyin hem de küçük zihinlerde büyük yerler kaplayan evdeki oyuncakların asıllarını görme fırsatları yaratın. Hasat zamanı yollardaysanız biçerdöver görebilecek güzergahlara girip çıkın, ormanların arasında geçiyorsanız bir iki dakika sağa çekip kuleleri gösterin; evet, midilli işi biraz zor ama siz onu da bulur yavrunuzu mutlu edersiniz!
Mükellef sofralar
Bırakın otoyol kenarındaki park alanlarının “sulu yemekçilerini”, “karışık ızgaracılarını”, kamyon şoförlerinin tercihi lokantaları… Rotanız dahilinde, “hemen sağda olmasa bile” bulunan tarihi, kendine özgü ve yöresel (ama gerçekten yöresel) yerlerde yemek molası verin. Mutlaka ünlü yerler olmaları gerekmez. Çocuklarınızın daha önce yedikleri yemeklerin orijinal ve en lezzetli hallerini önlerine koyma fırsatını edinip küçük damakları şenlendirmeye bakın. Garsonlarla iletişim kurmalarına, kasada oturan “dede”lerin onlarla şakalaşmasına, diğer müşterilerle konuşmalarına izin verin. Yolunuza devam etmeden önce belki bir şeyleri paket yaptırır ya da satılıyorsa farklı ürünler alıp restoranın havasının ve yemeklerinin kokusunun arabanıza kadar gelmesini de sağlayabilirsiniz. Mola 1,5 saat mi sürdü! Arka taraftaki ahali halinden memnunsa, siz de bunu sorun etmeyin.
İhtiyaç molası deyince…
Uzun yolda ihtiyaç molası dendiğinde sizin aklınıza malum şeyler gelebilir ama 0-6 yaş grubu için bunun anlamı hareket etmek, keşfetmek, kısacası açık alanda adımlamaktır! Sizse bir an önce bu “ekspedisyonun” kazasız belasız bitmesini istiyor ve çocuklar oynasın diye otoyolu terk etmeye sıcak bakmıyorsunuz ama uyanık olun, kâr-zarar hesabını düzgün yapın, en azından mola yerlerinizde çocuk parkı olmasına özen gösterin. Küçükler biraz kaysın, sallansın, zıplasın da oturmaktan doğan enerjilerine boşaltabilsinler. Birkaç aylık yavruların bile anne baba kucağında parkta dolaşmayı istediğinden emin olabilirsiniz. Düşünün gündelik hayatınızda bebeğinizle bunu yapıyordunuz ama şimdi neredeyse yarım gün süren bir yolculukta yavrucak parkı göremiyor. Bu tarz bir ihtiyaç molası size istediğiniz bedensel dinlenmeyi ve vücudunuzdaki sağlıklı kan akışını sağlarken, aynı zamanda arka koltuk ahalisinin rahatlaması ve uyuklamaya başlamasıyla berrak bir zihin olarak geri dönecektir.
Bu arada önemli not: Çocuk personel uykudaysa asla durulmaz.
Kayıntı zamanı!
Yola çıkmadan önce onlar için vişne suyu hazırlayıp şişelerseniz, hatta bu operasyona ufaklıkları da katarsanız, yolda “Kim meyve suyu ister?” sorusunun yanıtı kalkan heyecanlı parmaklarla alırsınız. Hatta yolculuk sırasında karnı acıkanlar için bagaja yerleştirilecek küçük bir “çakma” buzdolabı da en az hava yastığı kadar önemlidir. Bunun için köpük bir kutu edinmeniz yeterli. İçine koyacağınız donmuş yarım litrelik bir şişe su buzdolabınızın motoru olacak ve “kayıntı”yı sağlama alacak. Sütler, yoğurtlar, meyveler, peynirler, hatta dondurmalar bile uzun bir süre burada kalabilir. Park edip küçük bir sandviç hazırlayıp ellerine tutuşturduğunuz her daim aç küçükler, bu büyük maceranın ve kaçamağın büyüsünden uzun bir süre kurtulamayacaktır.
Herkes için play list!
Araç kullananların en yakın arkadaşı malum, radyolarıdır! Hele ailede tek bir şoför varsa “kumanda” doğal olarak onun elindedir. Zaten yeni nesil otomobillerin radyo kumanda tuşlarının direksiyonda olması da bu durumu ortaya koyuyor. Yan koltukta oturan anne ya da babanın da benzer müzik tarzlarından hoşlandığını düşünmek normal. Aynı şarkıları sevmiyorsa nasıl aşık olup, dünyanın en güzel iki çocuğunu yapabilirler ki? Peki arkadaki veliaht prens veya prensesler bu konuda ne düşünüyor olabilir? Şimdi not alma sırası: Şubadap Çocuk ismini bir yere not edin. Birbirinden nefis 21 şarkıyla yollarda olmak size o kadar iyi hissettirecek ki. Çocuk kulağına saygıyla yaklaşan bu saygıdeğer grup sayesinde birbirinden güzel şarkılar sizin de uzun süre dilinize dolanacak. Ayrıca Hayao Miyazaki’nin animasyonlarının müziklerini veya Bülent Ortaçgil’in ve Barış Manço’nun çocukları düşünerek yaptıkları şarkıları bir zahmet oto teybinizin belleğine yüklemeye bakın. Merak etmeyin, siz de bu şarkıları çok seveceksiniz!
Yol oyunları
Çocuklarınız sizin akıllı telefonunuza bayılıyor, bunu hepimiz biliyoruz! Ama o küçük ekranlara bakmaları zaten çok keyifli değilken, yolda bunun karşılığı “Anneee! Midem bulanıyooo!” olacağından ufaklıkları eğlendirmek için bazı yol oyunları geliştirmek akıllıca olabilir. Örneğin “Bakalım kaç tane kamyon göreceğiz?”, “İlk kırmızı otomobili kim görecek?” gibi akıp giden yolda iş yapacak oyunlar icat edebilirsiniz. Yola devam ederken çocuklara kitap okumak da işinizi görebilir. Hatta sadece bu yolculuk için bile birkaç kitap alıp heyecanı ve merakı diri tutabilirsiniz. Şoförünüzden rica edip yol üstünde görülebilecek tarihi eserler, antik tiyatrolar, rüzgar tribünleri, yel değirmenleri, trenler, limanlar, hatta yöresel ürün satan (bu bir kavun bile olabilir!) tezgahlarda durup “inceleme-araştırma” yapmak bile bu oyun meraklılarını mutlu edecektir. Tabii sizi de…
Sizi arka koltuğa alalım!
Standart usul nedir: İki ufaklık kendi özel koltuklarında, anne ve baba da önde yolculuk eder. İyi, güzel ama emin olun arkadakiler, öndekilerden elleri direksiyonda olmayanı yanlarında da isterler. Bu istek kabul görmezse yavaş yavaş sızlanmalar, ağlamalar, bağırmalar, hatta ikili arasında itiş kakış bile başlayabilir. Yapmanız gereken şey bir süreliğine arka koltuğa geçip, evdeki gibi çocuklarınızla ilgilenmeniz, onlarla oynamanızdır. Evde kucağınızda bir dakikadan fazla durmayacak yavrunuzu kucağınıza oturtup onun ipek yanacıklarını öpe koklaya camdan akıp giden dünyayı seyretmek gibisi olabilir mi?
Şu koca evrende küçücük bir nokta olan o otomobilin içindeki küçük aileniz hedefine ulaştığı an artık harika bir yol hikâyeniz var demektir. Minik yavrularınızsa yollar sayesinde artık biraz daha olgun ve cesurlar. Hepinize geçmiş olsun.