Arıcılık deyince; arıların çiçekten alıp kovana taşıdığı damla damla nektarın, soframıza bal olarak geldiği uzun bir süreçten bahsediyoruz: “Çiçekten kovana”, “doğadan insana” uzanan bir süreç bu! Üstelik, insanın doğayla kurduğu en dolaysız ilişkilerinden biri!
Ülkemizin geniş floral çeşitliliğinden beslenen arıcılık sektörü sürdürülebilir kırsal kalkınmanın çok önemli lokomotiflerinden. Kaynak tüketimine neden olmayan bir üretim faaliyeti olması, arıcılığı gü- nümüz iklim ve çevre koşullarında gitgide daha önemli hale getiriyor. Çünkü arıcılık, doğaya ve çevreye zarar vermeden yapılabilen ender üretim kollarından biri.
Türkiye’de arıcılık, neredeyse her bölgede yapılan geleneksel bir tarım faaliyeti. Dört mevsimin aynı anda yaşandığı ülkemizde, farklı ekolojik koşullara kolaylıkla uyum sağlayan birçok arı ırkı ve ekotipi ile yıl boyu nektar ve polen sağlayan, oldukça zengin floral kaynaklar bulunuyor.
Dünyadaki yirmi yedi bal arısı türünün sekizinin Anadolu ve yakın çevresinde barındığını göz önüne alırsak, yaşadığımız coğrafyanın fauna ve florasının sağladığı olanaklar çok daha iyi anlaşılır. Türkiye, çok önemli arı ırklarına sahip: Kafkas (A. m. caucasica G.), Anadolu (A. m. anatoliaca M.), Suriye (A. m. Syriaca), İran (A. m. meda) ve Karniyol (A. m. carnica) vb. Özellikle Anadolu arısının farklı coğrafyalara uyum sağlamış pek çok ekotipi var.
Arı kolonisi, birçok organizmanın tek bir organizma gibi davrandığı bir süper organizma. Doğada görülebilecek en mükemmel organizasyonlardan biri. Arı kolonisi, her yıl yeniden “doğar”, yenilenen yaşam döngüsü ile hep “genç” kalır. “Ölümü” ancak yeni bir ana arının soyu başladığında gerçekleşir. Sağlıklı bir arı kolonisi, arı gibi çalışan bir kovan; sağlıklı işleyen bir doğanın en temel göstergesi. Arılar doğaya yaptığımız olumsuz müdahalelerin ilk kurbanları arasında. Ne yazık ki arıcılık doğal süreçlerle uyumlu yapılmadıkça bu böyle sürüp gidecek.
Doğa uzun bir süreçte kendi dengesini kurmuş, arılar da bu dengeyle uyum içinde kendi yolunu izleyerek bugünlere ulaşmış. Biz insanlar; binlerce, belki milyonlarca parçanın yan yana geldiği, iç içe geçtiği, her daim kendiliğinden bozulan ve yeniden kurulan bu düzene her müdahale ettiğimizde, bu kaotik düzeni her hizaya sokmaya kalktığımızda hüsrana uğradık, uğramaya da mahkûmuz. Unutmayalım ki bu düzen varlığını bizsiz sürdürebilir ama biz onsuz var olamayız. Bu bütünün bir parçası olduğumuzu anlamayıp kurduğumuz “uygarlığı” doğanın dışında ve üstünde görmeye devam ettiğimiz sürece işimiz zor.
Şamil Beştoy – Çevre ve Arı Koruma Derneği (ÇARIK)
Bu yazı, “Balarısı” kitabının önsözünden alınmıştır.
https://bit.ly/3apdwLz