İnsanlar genellikle oyunun ciddiyetsiz ve önemsiz olduğunu düşünürler ve haklıdırlar. Açıkladığım gibi, oyun yiyecek, para, övgü, kaplandan kaçış ya da özgeçmişe ekleme gibi ciddi gerçek dünya hedeflerinden çok kendisi için yürütülen bir faaliyettir. En azından kısmen bir kurgu dünyasında gerçekleşen bir faaliyettir. Bu nedenle, gerçekten önemsizdir! Ancak oyunun paradokslarının en lezzetlisi buradadır: oyunun devasa eğitici gücü önemsizliğinde yatar. Oyun ciddi eğitim amacına hizmet eder ama oyuncu kendisini bilerek eğitmez. Oyuncu eğlence amacıyla oyun oynar; eğitim bir yan üründür. Oyuncu ciddi bir amaçla oynasa, artık oyun olmaz ve eğitici gücün büyük bölümü kaybolur. Oyundaki çocuk geleceğinden endişelenmediği ve oyundaki çocuk başarısızlığın gerçek dünya sonuçlarını çekmediğini için, oyundaki çocuk başarısızlıktan korkmaz. Oyun oynayan çocuk, ciddi dünyada denenmesi çok riskli ya da imkânsız olan şeyleri kurmaca dünyada denemekte kendini özgür hissedebilir. Oyundaki çocuk yetişkin hakemlerin onayını beklemediği için, değerlendirme endişeleriyle engellenmez. Değerlendirmeyle ilgili korku ve endişeler, zihni ve bedeni dondurarak, yeni şeyler öğrenmek ve düşünmek için değil, öğrenilen alışılmış faaliyetleri yürütmek için uygun katı çerçevelere dönüştürür. Başarısızlık ve başkalarının yargılarına ilişkin endişe olmadığında, oyundaki çocuklar tüm dikkatlerini oynadıkları becerilere verebilirler. İyi performans sergilemeye çabalarlar; çünkü iyi performans oyunun içsel bir hedefidir ama başarısız olurlarsa bunun ciddi, gerçek dünya sonuçları olmayacağını bilirler.
Oyun önemsizdir ama kolay değildir. Oyundan alınan keyfin çoğunluğu zorluklarda yatar. Çok kolay olan bir oyun faaliyeti cazibesini kaybeder ve oyun olmaktan çıkar. Oyuncu o zaman faaliyeti daha zorlaşacak şekilde değiştirir ya da farklı bir şeye geçer. İki ayakla yürüme sanatında ustalaşan bebekler, koşmak, zıplamak ve tırmanmak gibi, lokomotor oyunun daha gelişmiş biçimlerine geçer. Hayvan yavruları da benzer şekilde gelişirken giderek daha zor becerilerle oynayarak kendilerini zorlarlar. Bir çalışmada, düz zeminde iyi koşabilen yabani keçi yavrularının koşma oyunlarını koşmanın daha zor olduğu dik yamaçlara yoğunlaştırdıkları gözlemlenmiştir.Benzer şekilde, yavru maymunlar neşeyle ağaçlarda becerilerini geliştirmek yetecek kadar birbirinden uzak ama düştüklerinde ciddi şekilde zarar görmeyecekleri kadar zemine yakın dallardan dallara sallanırlar. Video oyunları oynayan gençler, oyunda bir zorluk seviyesinden diğerine geçerler. Hep aynı seviyede oynamanın hiçbir heyecanı olmaz. Einstein’ın birleşimsel oyunu sürekli zihinsel kabiliyetlerini zorlamış ve onu yeni ufuklara itmiştir. Çocuklar oyun oynamakta özgür olduklarında, doğal olarak zihinsel ve fiziksel kabiliyetlerinin sürekli ilerleyen uçlarında oynarlar.
Oyunun eğitici işlevlerine gayet uygun olan başka bir yönü de tekrarlamadır. Çoğu oyun biçimi tekrarlama içerir. Oyun amacıyla fare avlayan kedi, fareyi tekrar takip edebilmek için serbest bırakıp durur. Oyun amacıyla agulayan bir bebek aynı sesli harfleri ya da aynı sesli harf dizilerini tekrarlayıp durur, üstelik sanki bilerek telaffuz çalışıyormuşçasına bazen sırayı hafifçe değiştirir. Yürüme oyunu oynayan bebek aynı yol üzerinde volta atıp durabilir. Okuma oyunu oynayan çocuk aynı (ezberlenmiş) küçük kitap tekrar tekrar “okuyabilir”. Ebelemece, beysbol ya da yirmi soru gibi her türlü yapılandırılmış oyun, aynı eylemlerin veya süreçlerin tekrar tekrar yinelenmesini içerir. Oyunun tanımlayıcı özelliklerinden biri, amaçlardan çok araçlara odaklanmaktır ve tekrarlama bu özelliğin doğal sonucudur. Oyuncu aynı eylemi doğru yapabilmek için tekrar tekrar üretir.
Ancak tekrarlama alışkanlık değildir. Tekrarlama oyuncunun kendi iradesinden kaynaklandığından, her tekrarlayan eylem yaratıcı bir eylemdir. Her eylem öncekine benziyorsa, bunun nedeni oyuncunun bilerek tam tekrar için çabalamasıdır. Ancak çoğunlukla her “tekrarlayan” eylem öncekinden sistematik şekilde farklıdır; oyuncu eylemi bilerek oyuna uyacak ya da aynı şeyi yapmanın yeni yollarını deneyecek şekilde değiştirir. Bu tekrarlamaların bir yan etkisi, yeni geliştirilen becerinin mükemmelleşmesi ve sağlamlaşmasıdır. Oyunda tekrarlama bazen ebeveynlere ve diğer gözlemcilere yeni hiçbir şey öğrenilmediğini düşündürtebilir ama bu doğru olsaydı, çocuk duru ve başka bir şey yapardı.
Son bir düşünce: Olabilecek tüm güçlere sahip olduğunuzu ve genç insanlara ve diğer genç memelilere yerel yaşam koşullarında hayatta kalmak ve büyümek için geliştirmeleri gereken becerilerin alıştırmasını nasıl yaptırabileceğiniz sorunuyla karşı karşıya kaldığınızı hayal edin. Bu sorunu nasıl çözebilirsiniz? Beyinlerinde bu becerilerin alıştırmasını yapmayı istemelerini sağlayan ve bu alıştırmaları keyif deneyimiyle ödüllendiren bir mekanizma inşa etmekten daha etkili bir yol hayal etmek zordur. Bu aslında doğal seçimin inşa ettiği mekanizmadır ve ortaya çıkan davranışa oyun deriz. Belki oyuna “öz-güdümlü yaşam becerileri alıştırması” gibi bir isim verilseydi oyun daha fazla saygı görebilirdi ama bu durumda hafifliği ortadan kalkar ve bu nedenle etkisi azalırdı. Bu durumda, paradoksa saplanıp kaldık. Oyunun derinliğini fark etmek için önemsizliğini kabul etmeliyiz.
Neredeyse üç yüz yıl önce, İngiliz şair Thomas Gray, “Cehaletin mutluluk olduğu yerde, aklı başında olmak deliliktir” demiş. Ben onun buz sözlerini değiştirerek “Bilgi ve becerinin mutluluk olduğu yerde, deli olmak akıllıcadır” diyorum.
KAYNAK: Peter Gray – Çocuğum Okulu Sevmiyor (Ama Oyun Oynamayı Çok Seviyor) https://bit.ly/2MpcpxK