Gelişim psikolojisi profesörü Peter Gray, Çocuğum Okulu Sevmiyor kitabında, çocukların zorunlu eğitimin yol açtığı sorunlardan kurtarılmasının ve çocukluğun keyiflerinden mahrum kalmadan eğitilmelerinin mümkün olduğunu söylüyor. Oyun içgüdüsünü serbest bıraktığımızda çocukların nasıl daha mutlu, daha özgüvenli ve daha yaratıcı hale geldiğini antropolojiden, psikolojiden ve tarihten kanıtlarla gösteriyor. Bugün her şeyden önce çocukluğu, çocuğun sokakta arkadaşlarıyla oyun oynamasını yok ettiğimize dikkat çeken Gray, böylece öğrenme arzusunu ve yeteneğini de sakatladığımızı vurguluyor. Yazarın oyunun sosyal ve duygusal gelişimdeki rolüne değindiği araştırmasını bölümler halinde yayımlıyoruz…. 

Çocuklar, yetişkinlerden uzakta, diğer çocuklarla oynayarak kendi kararlarını vermeyi, duygularını ve dürtülerini kontrol etmeyi, başkalarının bakış açısından görmeyi, başkalarıyla farklılıkları aşmayı ve arkadaş olmayı öğrenirler. Kısacası, oyun çocukların kendi yaşamlarını kontrol etmeyi öğrenmelerini sağlar.

 

Sokak Sporlarından Dersler

Eski moda bir sokak beysbolu maçını hayal edin. Çeşitli yaşlardan bir grup çocuk, oynamak için başka çocuklar da bulabilecekleri umuduyla, boş bir arsada toplanır. Bazıları yürüyerek, bazıları bisikletle gelir; bazıları yalnızdır, bazıları arkadaşlarıyla. Birisi bir sopa getirir, diğeri bir top (gerçek bir beysbol topu olmayabilir) ve birkaçının eldivenleri vardır. Bir oyun için yeterli insan vardır, böylece oynamaya karar verirler. En iyi olmaları nedeniyle itibar gören iki oyuncu kaptan görevini üstlenir ve tarafları seçerler. Kaleleri yerleştirirler; şapkalar, frizbiler ya da uygun ebattaki herhangi bir nesne. Tüm pozisyonları dolduracak kadar oyuncu yoktur, bu nedenle doğaçlama yaparlar. Çocuklara ne yapılması gerektiğini söyleyecek ya da anlaşmazlıkları çözecek bir yetişkin yoktur; her şeyi kendi başlarına halletmek zorundadırlar. Bu beysbol oynama şekli gerçek oyundur. Bizzat oyuncular tarafından seçilip yönetilen ve herhangi bir dış ödül için değil, kendisi için gerçekleştirilen bir faaliyettir.

Şimdi bir Küçükler Ligi maçını hayal edin. Profesyonel maçların oynandığı sahaların daha küçük bir versiyonu gibi görünen, bakımlı bir sahada oynanır. Çoğu çocuk, kısmen evlerinden uzak olduğu için, kısmen ebeveynler bu faaliyetin arkasında olduğu için, arabayla getirilir. Birçok ebeveyn genç oyunculara desteklerini göstermek için oyun boyunca kalır. Devam eden bir ligin parçası olarak, takımlar önceden belirlenmiştir. Her takımın yetişkin bir koçu vardır ve yetişkin bir hakem golleri, vuruşları ve autları çalar. Resmi bir skor tutulur ve sezon boyunca galibiyetler ve mağlubiyetler izlenerek şampiyon takım belirlenir. Oyuncuların bazıları gerçekten orada olmak isterler; bazılarıysa ebeveynleri zorladığı ya da ittiği için ordadır.

Beysbol ya da herhangi bir başka oyun oynamanın resmi olmayan, özyönetimli şekli resmi, yetişkin yönetimoyunli oyunlarda olmayan değerli dersler içerir. İşte insanın hayatta öğrenebileceği en değerlisinden böyle beş ders.

 

1. Ders: Oyunun devam etmesi için, herkesi mutlu etmelisin. Tüm gerçek oyunlarda en temel özgürlük, ayrılma özgürlüğüdür. Sokak maçında, hiç kimse kalmak zorunda değildir ve ayrılırsanız hayal kırıklığına uğratacağınız koçlar, ebeveynler ya da başka yetişkinler yoktur. Yeterli sayışa oyuncu devam etmeyi seçtiği sürece oyun devam edebilir. Dolayısıyla,herkes diğer oyuncuları, hatta diğer takımdaki oyuncuları bile mutlu etmek için kendi payına düşeni yapmalıdır.

Diğer bir deyişle, sokak maçında, belirtilen kuralların ötesinde, her oyuncunun ihtiyaçlarına ilişkin anlayışınızdan doğan belirli kısıtlamalara uyarsınız. İkinci kaleci sizden daha küçükse ve sakatlanabilirse, ikinci kaleye var gücünüzle koşmazsınız; oysa bu Küçükler Ligi’nde iyi bir strateji olarak değerlendirilebilir (hatta koçunuz mümkün olduğunda sert koşmadığınız için sizi azarlayabilir). Ebeveynlerin yetişkin yönetimli sporların daha güvenli olduğu inancına rağmen, bu tutum, çocukların sokak oyunlarında resmi sporlardakine kıyasla daha seyrek sakatlanmasının nedenidir. Atıcıysanız, küçük Johnny’ye yumuşak atarsınız; çünkü hızlı topunuza vuramayacağını bilirsiniz. Ayrıca böylesine küçük birine en hızlı atışlarınızı yaparsanız takım arkadaşlarınızın bile sizi acımasız olmakla suçlayacağını da bilirsiniz. Ancak sıra büyük, deneyimli Jerome’a geldiğinde, sadece dışarı çıkmasını sağlamak için değil, aynı zamanda daha azının onun açısından onur kırıcı olacağı için, en iyi atışınızı yaparsınız. Sosyal oyunun altın kuralı, Başkalarına size davranılmasını istediğiniz gibi davranın değildir. Gerçekte, Başkalarına, sizden kendilerine davranmanızı istedikleri gibi davranın olmalıdır. Oyunun eşitliği, aynılık eşitliği değil, her oyuncunun benzersiz ihtiyaçlarına ve isteklerine eşit geçerlilik sağlamaktan doğan eşitliktir.

Sokak maçlarında iyi bir oyuncu olmak için,kurallara körlemesine uyamazsınız. Daha çok, başkalarının açısından bakmanız, başkalarının ne istediğini anlamanız ve onlar için en azından bir kısmını sağlamanız gerekir. Başarısız olursanız, yalnız bırakılırsınız. Sokak maçında, oyun arkadaşlarınızı mutlu etmek kazanmaktan daha önemlidir ve bu hayatta da doğrudur. Bazı çocuklar için, bu öğrenmesi zor bir derstir ama başkalarıyla oynama dürtüsü öylesine güçlüdür ki bol miktarda oynama fırsatı –bol miktarda başarısız olma, sonuçlarına katlanma ve sonra tekrar deneme fırsatı– verilirse çoğu en sonunda öğrenir.

 

2. Ders: Kurallar değiştirilebilir ve oyuncu tarafından oluşturulur. Sokak maçında hiçbir şey standart olmadığından, oyuncular değişken koşullara uyum sağlamak için kurallar oluşturmak veya mevcut kuralları değiştirmek zorundadırlar. Boş arsa küçükse ve eldeki tek top çok iyi giden kauçuk bir topsa, oyuncular arsanın sınırını geçen her topun aut olduğuna karar verebilirler. Bu karar, oyuncuların topa sert vurmaktansa, isabet ettirmeye konsantre olmalarına neden olur. Ayrıca en güçlü oyuncular sopayı tek elle, baskın olmayan elle kullanmak ya da gerçek bir beysbol sopası yerine süpürge sapıyla vuruş yapmak zorunda kalabilirler. Oyun devam ettikçe ve koşullar değiştikçe, kurallar daha da değişebilir. Bunların hiçbiri, resmi kuralların çiğnenmeyeceği ve bir yetişkin yetkili tarafından yorumlandığı Küçükler Ligi’nde olmaz. Resmi karşılaşmada, koşullar kurallara uymalıdır, kurallar koşullara değil.

Ünlü gelişim psikologu Jean Piaget,uzun zaman önce, misket oynayan çocuklarla yürüttüğü klasik bir çalışmada, çocukların özyönetimli olarak oynadıklarında yetişkinler tarafından yönetildikleri zamanlara kıyasla kuralları daha iyi anladıklarını belirtmiştir.2 Yetişkin yönetimi, kuralların bir dış yetkili tarafından belirlendiği ve dolayısıyla sorgulanamayacağı varsayımına yol açar. Ancak çocuklar sadece kendi aralarında oynadıklarında, kuralların sadece oyunu daha eğlenceli ve daha adil kılmayı amaçlayan uzlaşımlar olduğunu ve değişen koşullara uyacak şekilde değiştirilebileceklerini anlarlar. Demokrasi altında sürülen bir yaşam için, çok az ders bundan daha değerlidir.

3. Ders: Anlaşmazlıklar tartışma, müzakere ve uzlaşıyla çözülür. Sokak maçında, oyuncular sadece kuralları yapıp mevcutları değiştirmekle kalmaz, aynı zamanda hakemlik de yaparlar. Bir vuruşun geçerli ya da faul olup olmadığına, bir koşucunun sayı yaptığına ya da aut olduğuna, atıcının küçük Johnny’ye çok acımasız davranıp davranmadığına ve Julio’nun yeni eldivenini diğer takımdan eldiveni olmayan biriyle paylaşması gerekip gerekmediğine karar verirler. Daha popüler oyuncuların bazıları bu tartışmalarda diğerlerinden daha fazla etkili olabilir ama herkesin söz hakkı vardır. Fikri olan herkes toplayabildiği kadar mantıkla bu fikri savunur ve en sonunda fikir birliğine varılır.

Fikir birliği mutlaka tam anlaşma anlamına gelmez. Sadece herkesin rıza gösterdiği anlamına gelir; oyunun devam etmesi adına kabullenmeye isteklidirler. Oyunun devam etmesini istiyorsanız, fikir birliği hayatidir. Sokak maçında fikir birliği ihtiyacı şatafatlı bir ahlaki felsefeden doğmaz; pratik gerçeklikten doğar. Bir karar bazı insanları mutsuz ediyorsa, içlerinden bazıları ayrılabilir ve çok fazla kişi ayrılırsa, oyun biter (1. derste belirtildiği gibi). Sokak maçlarında oynamaya devam etmek istiyorsanız uzlaşmanız gerektiğini öğrenirsiniz. Sizin adınıza kararlar veren bir kral olmasını istemiyorsanız, kendi başınıza yönetmeyi öğrenmeniz gerekir.

Bir keresinde birkaç çocuğu sokak basketbolu oynarken izlemiştim.Kurallara karar vermeye ve belirli oyunların geçerli olup olmadığına tartışmaya maç yapmaktan daha fazla zaman harcıyorlardı. Yakındaki bir yetişkinin, “Bu şeylere karar verecek bir hakemlerinin olmaması ne kötü; tartışmak için bu kadar çok zaman harcamazlardı” dediğini duydum. Gerçekten kötü mü? Yaşamları boyunca, hangisi daha önemli bir beceri olacak –basket atmak mı, etkin şekilde tartışarak nasıl uzlaşılacağını öğrenmek mi? Sokak sporu yapan çocuklar aynı anda birçok şeyin alıştırmasını yaparlar ve bunların en önemsizi sporun kendisidir.

4. Ders: Sizin takımınız ve rakip takım arasında hiçbir gerçek fark yoktur. Sokak maçında, oyuncular başından itibaren iki takıma ayrılmalarının keyfi olduğunu ve sadece maçın amacına hizmet ettiğini bilirler. Her seferinde yeni takımlar seçilir. Billy dün “düşman” takımda olabilir ama bugün sizin takımınızdadır. Aslında, takımların oluşumu oyun devam ederken bile değişebilir. Billy maça rakip takımda başlayabilir ama takım arkadaşlarınızdan ikisi akşam yemeği için eve gittiğinde denge sağlamak için sizin takımınıza geçebilir. Ya da iki takımda da oyuncu eksikliği varsa, Billy her iki takım için de yakalayıcı olabilir. Sokak sportlarında “düşman” veya “rakip” kavramı gerçek dünyada değil, son derece açık bir şekilde oyun dünyasında yer alır. Geçicidir ve maçla sınırlıdır. Bu anlamda, sokak maçı Billy’nin sizi yakalayıp yemeye çalışan kötü bir dev olduğu katıksız bir hayal oyununa benzer.

Buna karşın, resmi lig sporlarında, takımlar bir dizi maç boyunca nispeten sabit kalır ve skorların bir dereceye kadar gerçek dünya sonuçları vardır –kupalar ya da yetişkinlerin övgüleri gibi. Sonuçta, kalıcı bir takım kimliği duygusu ve onunla birlikte “benim takımım diğerlerinden daha iyi” –hatta oyunla hiç ilgili olmayan ve oyun dışındaki durumlara da yayılabilecek şekillerde daha iyi– duygusu gelişir. Sosyal psikoloji ve siyaset biliminde başlıca araştırma konusu, grup içi-grup dışı anlaşmazlıkla ilgilidir. Hizipler, çeteler, etnik şovenizm, milliyetçilik, savaşlar –bunların tümü grubumuzun parçası olarak gördüğümüz insanlara değer verme ve başka bir grubun parçası olarak gördüklerimize değersiz bulma eğilimimiz açısından tartışılabilir. Resmi takım sporları bu tür grup ayrımları yapma dürtümüzü sokak sporlarının yapmadığı şekillerde besler.3 Elbette resmi sporların kültürlü koçları sportmenlik ve karşı takıma değer verme üzerine nutuk çekebilir ama hepimiz nutuk çekmenin çocukların –hatta yetişkinlerin– ne kadar işine yaradığını biliyoruz.

 

5. Ders: İyi oynamak ve gerçekten eğlenmek kazanmaktan daha önemlidir. “İyi oynamak ve gerçekten eğlenmek kazanmaktan daha önemlidir” Küçükler Ligi koçlarının galibiyetten çok mağlubiyetten sonra sıklıkla kullandığı bir cümledir. Ancak izleyen seyirciler, kenarda duran kupa ve skora verilen büyük önem düşünülünce, kaç oyuncunun bu cümleye inandığını ve kaçının gizlice Vince Lombardi’nin haklı olduğunu düşündüğünü merak etmemek elde değil. Özellikle Amerikan okullarının en önemsediği sporlar olan futbol ve basketbolda, lise ve sonra üniversite sporuna yükselindiğinde, “Önemli olan tek şey kazanmaktır” görüşü daha da öne çıkar. Çocuklar liginden lise, üniversite ve profesyoneller ligine yükselirlerken, giderek daha az kişi takımlarda yer alır. Gerisi yaşamının sonuna kadar izleyici kalarak, tribünlerde ve koltukta şişmanlar –tabi sokak sporu yapmayı öğrenmediği sürece.

Sokak sporlarında, iyi oynamak ve gerçekten eğlenmek kazanmaktan daha önemlidir. Bunu herkes bilir; kimseyi nutuk çekerek ikna etmeye çalışmanız gerekmez. Üstelik beceri seviyeniz fark etmeksizin oynayabilirsiniz. Sokak maçının bütün meselesi, bazen resmi bir maçta izin verilmeyecek ya da azarlanacak yeni ve yaratıcı şekillerde eğlenmek ve becerilerinizi geliştirmektir. Örneğin, gözünüzü geliştirmek için dar bir sopayla vurmayı deneyebilirsiniz. İç sahanın dışındaki kolay yakalamaları zor omuz üstü yakalamalara dönüştürebilirsiniz. Diğerlerinden daha iyi bir oyuncuysanız, bunlar oyunu herkes için daha ilginç kılacak kendini engelleme yöntemleridir. Kazanmanın önemli olduğu resmi bir maçta asla böyle şeyler yapamazsınız; takımınıza ihanet etmekle suçlanırsınız. Elbette sokak maçında bile oyununuzdaki bu yaratıcı değişiklikleri ne zaman ve nerede yapacağınız konusunda dikkatli olmanız gerekir. Bunları başkalarını kırmadan ya da gösteriş yaptığınızı düşündürtmeden yapmayı bilmeniz gerekir. Her zaman, sokak oyunlarında, iç sosyal rehberinize danışmanız gerekir.

Hem oyuncu, hem gözlemci olarak deneyimlerime göre, sokak sporlarındaki oyuncular kazanmaktan çok iyi oynama niyetindedirler. İşin güzelliği, kendinizi ifade etmenize ve fiziksel kabiliyetlerinizi geliştirirken eylemlerinizi diğerlerinin eylemleriyle uyumlu kılacak şekilde koordine etmenize izin veren yeni ve yaratıcı hareket etme yollarında yatıyor olabilir. Sokak maçı, en iyi haliyle, oyuncuların üzerinde anlaşmaya varılan kuralların sınırları dahilinde, kendi hareketlerini yaratırken birbirlerinin ayaklarına basmamaya özen gösterdikleri, yenilikçi bir grup dansıdır. Ben üniversite şampiyonluklarının söz konusu olduğu resmi maçlar da yaptım ve hiçbiri yaratıcı danslar değildi. Ayağa basmak bu maçların kazanılmasına yardımcı olsaydı, basardım….

GERÇEK YAŞAM İÇİN HANGİSİ DAHA İYİ bir eğitim sağlar; sokak maçı mı, resmi maç mı? Yanıt benim için açık. Gerçek yaşam bir sokak maçıdır. Kurallar sonsuza dek değişebilir ve o kuralları yaratmak için üstünüze düşeni yapmanız gerekir. Sonunda, kazanan ya da kaybeden yoktur; hepimiz dönüp dolaşıp aynı yere varırız. Diğerleriyle iyi geçinmek onları yenmekten daha çok daha önemlidir. Hayatta önemli olan, oyunu nasıl oynadığın, ilerlerken ne kadar eğlendiğin ve diğerlerine ne kadar keyif verdiğindir. Bunlar sokak sosyal oyunlarının dersleridir ve koçun falsolu atış veya ikinci kaleye kayma yöntemini öğrenmekten çok ama çok daha önemlidir. Gerçekten isteyen çocuklar için resmi spora karşı değilim ama bu tür sporlar, tatmin edici bir yaşam sürmek için öğrenmemiz gereken dersler söz konusu olduğunda, sokak oyununun yerini dolduramaz.

SudburyValley Okulu’nda oynanan sokak sporları hakkında bir denemede, okulun eski bir öğrencisi olan Michael Greenberg, bu düşüncelerin bazılarını benden daha şiirsel şekilde sunmuştur. Greenberg, kısmen şunları yazmıştır:

[Sudbury Valley’de] Amerikan futbolu, futbol ve basketbol gibi son derece fiziksel sporların oynandığı onca yıl boyunca, küçük bir kesik ya da morarma dışında hiçbir sakatlanma olmadı. İnsanlar bütün bu sporları her zamanki kıyafetleriyle, normalde gerekli olan standart koruyucu donanımların hiçbiri olmadan yaparlar. Koruyucu dolgu takan insanlar birbirlerini ürkütücü bir sıklıkla sakatlarken, bu nasıl açıklanabilir? Çünkü spora (ya da hayata) güdümlü, performans odaklı bakış açısıyla, birine zarar vermemek kazanmaktan daha önemsiz oluyor. Bu nedenle, “sportmenlikten” ne kadar çok bahsettiğiniz ya da kaç tane güvenlik dolgusu taktığınız fark etmiyor, insanlar zarar görüyorlar. Spora (ya da hayata) eğlenceli, heyecan verici bir süreç olarak, sadece keyfi ve güzelliği için yaptığınız bir şey olarak yaklaşırsanız, o zaman birine zarar vermemek, aynı süreçten keyif alabilmelerini engellememek en önemli öncelik haline geliyor… Eşit olmayan bedenlerin çarpışmasının takım çalışması, kişisel mükemmellik arayışı ve sorumluluk ve kısıtlamayla anlamlı bir deneyimin peşinde koşan eşit ruhların ortak birlikteliğine dönüştürüldüğü bir faaliyete katılmak hayatımın en derin deneyimlerinden biri oldu.Diğerlerinin üstünde de benzer bir etki yarattığından eminim.

 

DEVAM EDECEK…. 

KAYNAK: Peter Gray – Çocuğum Okulu Sevmiyor (Ama Oyun Oynamayı Çok Seviyor) https://bit.ly/2MpcpxK